merhaba.
selamlaşma faslını sevmezsin sen, bu yüzden hemen geçiyorum. tabi hala değişmemişsen.
i̇nşallah günde ortalama 10 saat uyuma huyundan vazgeçmiş ve hayata sıkı sıkı tutunmuşsundur. uyumayı bir kaçış değil de ömründen çalınan bir zaman dilimi olarak görmeye başlayacak ve uyuyunca hayatı kaçırdığın için üzülecek kadar iyi yaşam şartlarına sahipsin diye umuyorum.
çünkü ben çok sıkıldım.
yoruldum.
bitkinim anla.
19 yaşımda hayattan gram zevk almayan içi boş bir bedene döndüm.
ara sıra heyecanlanmıyor değilim. heyecanlanıyor, yaşam enerjisiyle doluyorum.
ama o kadar kısa bir an ki bu. gökyüzünde kayan bir yıldızın çıkardığı ışık huzmesi gibi.
öylesine belirgin.
öylesine hemen.
öylesine bir an.
sonra göğün karanlığa mahkum olduğu gibi tekrar gerçek hayatıma dönüveriyorum.
bu kadar stresi boşuna çekmiyorum diye umuyorum.
hayallerim var benim, biliyosun.
30 yaşlarındasın, bir karavanın var.
belki yanında bir de sevdiğin adam.
ülke ülke geziyorsun.
hiçbir şey umrunda değil.
tek derdin yarın hangi tarihe yolculuk yapacak olmana karar verememen.
belki fransa'da louvre müzesi.
603 eşkenar dörtgenden oluşan cam piramite hayranlıkla bakarken düşünüyorum seni.
roma'da
santa maria bazilikası. yahut vatikan'da
sistina şapelinde nefes kesici bir turdasın.
ya da her zaman merak ettiğin, rönesans' ın doğuş yeri olan
florensadasın.
en kötü, mimarisi ve tasarımında yer aldığın doğayla iç içe olan müstakil evinde kahveni yudumlarken kitap okumaktasın.
ama asla
yatağında uzanan ve bir sonraki panik atağını korkuyla bekleyen, depresyona girmiş, ölmeyi uman 30 yaşında biçare bir kadın değilsin.
olmamalısın.
olmadığını söyle bana.
bunu duymaya ihtiyacım var.